25 Haziran 2009 Perşembe

Bir Hafta..


En son 18 Haziran 2009 Perşembe gününde seslenmişim sizlere. Bugünse konumuz, 18 Haziran 2009 Perşembe gününden bugüne kadar olan süreçte yaşananlar. Başıma gelenler. İlginçlikler. Falan.

Flashback: Şimdi öncelikle şunu belirteyim; yaklaşık 1 ay önce, okulumuzun münazara topluluğu ile birtakım bağlantıları olan birtakım arkadaşlardan şöyle bir teklif aldık: "19-21 Haziran tarihleri arasında münazaralara katılmak için burada ağırlanacak olan yerli-yabancı öğrencilere okulda rehberlik eder misiniz?" Biz de tezcanlı dört arkadaş olarak "Ehehe ederiz tabii lan hem yabancılarla konuşuruz, karı kız da olur orda ehi ehi." diye düşünüp coşkuyla kabul ettik bu teklifi.

18 Haziran 2009 tarihine ışınlanalım. Yurttayım. Toplanıyorum. Çünkü yurt kapanıyor. Ben ise daha 5 gün süreyle Ankara'da bulunmak durumundayım sınavım sebebiyle. Neymiş efendim burası kapanacakmış da nöbetçi yurda geçecekmişiz falan. Ben sinir stres içinde bavul hazırlıyorum. Hayatın tüm yükünü omuzlarıma almış gibi "Hmnskym nereden geldim lan bu okula, İzmir'de okuyacaktım paşalar gibi gtnmnskym." diye homurdanıyorum. Zaten başıma gelen en ufak aksilikte böyle düşünüyorum nedense mal gibi. Neyse. Kadim dostlarımdan Deniz arıyor. Bana münazara işini hatırlayıp hatırlamadığımı soruyor. Ben "Aa evet lan öyle bir şey vardı." diyorum. "Hah" diyor. "Biz de gelenlerle otelde kalacakmışız lan." diyor. "Oha harbi mi." diyorum. "Hangi otel ayıptır sorması?" diyorum. "Hilton." diyor.

19 Haziran 2009 Cuma günü "ODTÜ Altıncı Erkek Yurdu"na taşınması icap eden bendeniz, "Ankara Hilton"a taşınacağım. Kısmet işte.

Ertesi gün oluyor, hazırlanıyoruz falan. Minik bavullarımız, terliklerimiz ve olanca görgüsüzlüğümüzle otele varıyoruz. Bu süreci fazla uzatıp sinirlerinizi bozmak istemem. Zira Hilton'da kaldık, yedik, içtik, münazaralar izledik, yeni insanlar tanıdık, eğlendik. Otel ortamında "lavuk" modundan çıkarak "beyefendi" tribine girdik. Bu üç gün içerisinde cebimden çıkan toplam para ise, 1.5 TL. Onunla da "Atatürk Orman Çiftliği Dondurması" aldım gruptan bağımsız olarak. Ondan yani.

O günlere dair geçemeyeceğim bir diğer ayrıntı ise, Leor. Kimdir Leor? İsrail'in Haifa kentinden teşrif ederek münazara günlerini bizim için zevke dönüştüren insan. Kürsüye çıkıp konuşmaya başladığında, gözlerimizi ayıramadığımız şahsiyet. Leor dediğim bildiğin kıllı mıllı bir adam, gözlerimizi ayıramamamız bu noktada anlam kazanıyor. Kendisine ayrılan yedi dakikalık süreçte öyle güzel konuşuyor ki Leor. Öyle güzel savunuyor ki argümanlarını. İkna ediyor bizi. "Sinan brokoli aslında çok güzel yemektir." dese bana, yedi dakika anlatsa bana brokolinin güzelliklerini; manava gider brokoli alırım 1 kilo. "Sinan blogunu kapat şu sebeplerden ötürü." diye bir nutuk atsa yanıma gelip, bu satırları okuyamazsınız. O derece. Bu yüzden önerim şu ki, dünyanın başına Leor adlı münazaracı arkadaşı geçirelim. Bütün kararları o alsın. Dünyanın bütün problemlerini söyleyelim ona. 15 dakika düşünsün bunların üstünde. 7 dakikada da çözümleri üretsin. 

22 Haziran Pazartesi gününe geldiğimizde, bendenizin Hilton günleri sona erdi. Rüyadan uyandım. Okuluma geri döndüm. Bavul taşıdım. Makbuz falan aldım. Yurda yorgan taşıdım. Gerçek yaşam buydu. 

Sonra? İki farklı yaşamı tecrübe ettiğim bu bir haftalık süreç sona erdi. İzmir'deyim. Ne Hiltonlar gezdim, ne yemekler yedim; ancak evimde oturup blog yazmanın tadını hiçbirinde bulamadım. O yüzden artık yine sizlerle olma kararı aldım. 2-3 ay boyunca İzmir'den bildirecek olmanın mutluluğuyla bu geçiş yazımı bitirir, esenlikler dilerim.

s.

Not 1: 100. yazı.
Not 2: Hafif Tarih'i de şey yapıcam valla bak.

Hiç yorum yok: