24 Mayıs 2010 Pazartesi

Ekonomi..


3 Haziran 2010 tarihinde "Econ210" finalim var. Makroekonomi. Ne yazıktır ki, konuyla uzaktan ya da yakından herhangi bir alakam yok. Elimde tuğla gibi bir fotokopi. İçinde "Gross Domestic Product" gibi, "Short Run" gibi şeyler yazıyor. Bilmiyorum. 

Bugün 24 Mayıs 2010. Saat 00.36. Bilgisayarımın başındayım. Normalde, ders çalışmamak için Youtube'dan "Unbelievable goalkeeper mistakes" falan gibi videolar izliyor olmalıyım şu sıralar. Lakin bu kez karşımda Bağımsız Türkiye Partisi'nin web sayfası açık. "Milli Ekonomi Modeli"ni okuyorum: Prof. Dr. Haydar Baş'ın ülkemizi aydınlık yarınlara götürecek, çığır açan ekonomik sistemini. Görüyorum ki; ülkemizin 3.5 katrilyon dolarlık bir yer altı zenginliği varmış. Görüyorum ki; bu ekonomi modeliyle herkese 500 TL vatandaşlık maaşı verilecek, asgari ücret 3000 TL olacakmış. BTP iktidarının 18. ayıyla birlikte, elektrik bedava olacakmış. Doğan her çocuk için ailelere ödenecek 15.000 TL de cabası. Anladığım kadarıyla bu değirmenin suyu da "para basmak"tan geliyormuş. Bildiğin böyle, durmadan para basacakmışız para basma makineleriyle.

Sorarım sizlere, nasıl oturup da inanarak okuyayım ki ben şimdi önümdeki ekonomi kitabını? 161 sayfa burada "Demand for goods" diyor, "Changes in income" falan diye saçmalıyor. Farkında değil mi bu insanlar Haydar Baş'ın? Farkında değiller mi "Milli Ekonomi Modeli"nin? Hâlâ neyin mücadelesini veriyoruz ki? Çalışmayacağım ulan. İş, aş, Haydar Baş!

s.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Nazar..


2010, Şubat ayı. İzmir. Sömestr tatilinin son bir haftasına girilmişken, akşam akşam rahat batıyor, halı saha maçı yapmaya karar veriyorum buradaki dostlarımla. Mekan, İzmir'in güzide olmayan liselerinden, "İnönü Lisesi". Kalkıyoruz gidiyoruz.

Karşılaştığım görüntü son derece ürkütücü. Zira "Halı saha" diye gittiğimiz yerin parkeyle kaplı kapalı bir spor salonu olduğunu görüyorum. Her türlü pisliğe, sakatlığa müsait bir alan yani. Hele kendini yerden yere vuracak bir kaleciyseniz. Kaderimin kollarına bırakıyorum kendimi, dalıyorum sahaya. Sahadaki insanların sadece ikisini tanımam ve bu iki insandan birinin maçın hemen başında talihsiz bir sakatlık geçirerek oyundan çıkması, beni zaten yeterince geriyor. Bir de bunun yanında rakip takımın 40-45 yaşlarındaki balina görünümlü 130 kiloluk forvet oyuncusu amca, sıkıntımı ikiye katlıyor.

Maçın son on dakikasına kadar iyi kötü bir performansla, sakatlık çıkmadan giriyoruz. Güzel. Lakin uzaklardan gelen tehlikesiz bir hava topunu bok varmış gibi yumrukla uzaklaştırma çabasına giren bendeniz, heyecanla koşarken karşımdan gelen 130 kiloluk tehlikeyi göremiyorum. Hâl böyle olunca suratımı bu tehlikenin 20 kiloluk omzuna yapışmış halde buluyorum. 

...

Olaydan bir ya da iki gün önce Messenger teknolojisiyle iletişime geçtiğim bir arkadaşım, burnumla ilgili birtakım yorumlarda bulunuyor. Burnumun nasıl hokka kıvamında olduğundan, adeta bir kaydırağı andırdığından falan bahsediyor coşkuyla. Sağolsun.

...

Hay skeyim hava topunu arkadaş ya. Hayatını yeşil sahalarda kazanan usta bir file bekçisi edasıyla topu çıkarıyorum belki ama, burnumun kan revan içerisinde kalmasını engelleyemiyorum. Maç bitiyor. Eve gidiyorum. Buz muz. 

Aynaya baktığımda burnumda bir terslik seziyorum. Ulan bildiğin yamulmuş burnum? "Anne bu ne?" diyorum, "Baba burnum yamuldu?" diye haykırıyorum. Duyarsız ebeveynimin "Yeeaaa ezik olmuş oğlum bişey olmaz bi haftaya geçer." cevabıyla bir nebze olsun rahatlıyorum.

...

2010, Mayıs ayı. Ankara. Hani lan ezikti? Hani bir haftaya geçiyordu? HA? Okuyorsun di mi anne bunları? Okuyorsun biliyorum. Üç hafta sonra geliyorum, direkt doktora gideceğiz ulan. Halı saha maçındaki 130 kiloluk adam; yaşından başından utan lan. Hava topuna çıkacak yaşın geçti senin artık. Hadi dağılın.

s.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Pena..


Acısıyla tatlısıyla, doğrusuyla yanlışıyla, 20 senelik bir ömrü geride bırakmış yetişkin bir erkeğim. Sakalım falan var. Lakin 12 Mayıs 2010 Duman ODTÜ konserinde belime bağladığım ceketin üstüne düşen penayı çığlık çığlığa havaya sallayan, "Versene lan bi." diyen arkadaşlarını kibarca geri çeviren insan da benim. Üzdüğüm, kırdığım dostlarımdan burada özür diliyorum. Çocukluk ettim. Affedin.

s.