Efendim bilenler bilir, bendeniz lise eğitimimi güzide bir lisenin Almanca bölümünde tamamladım. Dost meclislerinde "Ehm abi ikinci yabancı dil istedim, ondan Almanca. İngilizce zaten olur." diye atıp tutsam da, bu eğitimi almamda aynı lisenin İngilizce bölümüne puanımın yetmemesi de önemli bir etken oldu. Neyse.
Ayıptır söylemesi dil konusunda başarılı bir öğrenciydim. Ya da ben öyle sanıyordum. Hazırlık sınıfında biri Alman olmak üzere üç hocamız vardı. Sınıf olarak çoğumuz Almanca'ya "Wie heißt du?" seviyesinden giriş yaptık. "What is your name?" yani. Ehm. Hazırlık sınıfını bol bol yatarak geçirmenin ardından az çok bir şeyler öğrenmiş olarak birinci sınıfa adım attık. Öğrendik ki bu senenin sonunda Almanca yıl sonu notumuz "5" olur ise; ikinci ve üçüncü sınıfta "Sprachdiplom" adlı sertifikayı almak için sınava hazırlanacak, normal sınıftan farklı bir biçimde pratiğe yönelik çalışmalar yapacaktık. İyi kötü bu seneyi de bitirdik, sınıftan 8-9 kişi Almanca'dan "5" aldık, bu sınıfa girmeye hak kazandık.
İki sene boyunca Detlef Bohn adlı Almanca hocamızın önderliğinde yeri geldi sunumlar yaptık, yeri geldi makaleler yazdık, yeri geldi kitaplar okuduk. İki senenin sonunda hemen hepimiz Almanca bilen insanlar gibiydik. Ancak maalesef benim ufak bir sorunum vardı. Evet evet tahmin ettiğiniz gibi, "Anlıyordum ama konuşamıyordum"!
Yazılı sınavlar yapıldı, iyi kötü atlattık. Evet artık sıkıntılı döneme girmiştik. Sözlü sınavlara hazırlanmaya başladık. Şöyle ki; sözlü sınavda, bir adet önceden belirlediğimiz konuyu, bir adet de orada bize söylenecek ve yirmi dakika içerisinde hazırlanacağımız konuyu değerli Alman jürinin karşısında sunacaktık. Kısaca, benim yapamayacağım bir şeydi. Yakın tarihe olan az çok ilgimden ötürü "Berlin Duvarı" konusunu seçtim. Bu aşama takdir edersiniz ki daha kolaydı, metni yazmıştım ve papağan gibi ezberliyordum.
Sınav günü geldi çattı. Çıktım. Hâlen beynime kazılı olan "Berliner Mauer wurde am 13ten August 1961 gebaut.." cümlesiyle başlayan muhteşem şovuma başladım. Anlattım. Sorular sordular, az çok cevapladım. Her ne kadar en son sorulan soruya içimden "Eaah.", dışımdan "Bilmiyorum." diye cevap vermiş olsam da; fena değildi.
Efendim sonra beni arka odaya aldılar. Söylediğim gibi; orada bir konu alacak, bunla ilgili yirmi dakikalık bir hazırlık yapıp yeniden sahne alacaktım. Konum "Vorbilder" idi. İdoller, örnek aldığımız insanlar gibi bir şey. Büyük bir kağıda tablo gibi bir şeyler yapmam gerekiyordu, oklar çıkaracaktım falan. Almanca namına pek bir şey sergileyemeyeceğimi bildiğimden olsa gerek, renkli renkli cıvıl cıvıl bir kağıt hazırladım. Sanırsın yetenek sınavına gireceğim. 6-7 dakika bununla geçti, geri kalan dakikalarda da saçma sapan notlar alıp güya hazırlık yaptım.
Çıktım.
Elim ayağım titriyor efendim. Almanlar bana bakıyor, ben onlara bakıyorum. "Ehm.. Vorbilder sind.. Gut.. Wir haben.. Vorbilder.. Eöö.." diye saçmalıyorum. Sağ tarafımda bir adam elinde Laptop ile bir şeyler yapıyor, sabaha kadar sunsam dönüp bakmayacak. Diğerleri gözümün içine bakmış beni dinliyorlar. Saçmalıyorum. Mesut Yılmaz tadı yakalıyorum. Bir andan sonra saçmalamaya bile mecalim kalmıyor, işte o anda hâlden anlamış olacaklar ki sorular sormaya başlıyorlar. "Senin de örnek aldığın insanlar var mı?" diyorlar. Çiziyorum miziyorum diyorum. Karikatüristleri örnek alıyorum diyorum. Bu iki cümleyi yirmi saniye içerisinde söylemem de en büyük sorun.
Bana ayrılmış on dakikanın sonuna geldiğimizde, bedenim jürinin karşısında olsa bile, ruhum çoktan bu diyarlardan göçüp gitmiş idi. Bir iki ay geçti. Sonuçlar geldi. Alamamışım diplomayı. Sözlü sınavdan çok düşük almışım. Falan. Evet. Ama olsun. Sonuçta ikinci bir dil öğrendik, İngilizce her yerde öğrenilir lan! Zaten olur lan! Sinirlendirmeyin beni!
s.
2 yorum:
almanca evet 4 sene almanca gorduk, dun "yilbasini kutlamak uzere" gittigim mekanda biriyle tanistim, kendisi sadece 1 sene almanca gormus, hic almanyaya falan gitmemis, alman tanidigi da yok; ama televizyondan ogrenmis. dedim "yok portekizcem cok iyi deil ama ingilizce ve almanca "biliyorum"" allaah tabi guvendim kendime nesolsa bu portekizlilerin %90i anca "hello" diyebilirken almanca ne bilcekler. bir basladi konusmaya ben de "ja ja, ach so..." yani diyecegim odur ki uzulme sinan! bizi bozan sistem =P
vay lan. bak elin gerizekalı portekizlileri bile öğrenmiş. neyse evet sistem.
Yorum Gönder