17 Mart 2010 Çarşamba

Kan..


Efendim son derece rutin bir gün geçirmişim. Akşamına spora gidip 85 tane adamın arasında "Hmpfs. Hmpfs." diye abanmışım. Sıcak bir banyo yapıp, bilgisayarın başında boşa vakit geçiriyorum. "Hmm Inter-Chelsea maçı kaç kaç acaba." diye mânâsızca dolanıyorum bir siteden diğerine. Kısacası yatana kadar benim oradan kalkmam için, cidden rahat batması gerekiyor. Batıyor da zira. Kızılay ekibinin aşağıda hazır bulunduğu ve gönüllülerden bir ünite kan aldığı haberi geliyor kulağıma. "Ulan Livescore'u refresh edeceğime bir boka yarayayım lan." diye düşünüyor, kan vermeye aşağı iniyorum.

Aşağıda karşılaştığım görüntü ne yazık ki beni şaşırtmıyor. Kan bağışında bulunmaya hazırlanan tek tük adamlar, ellerinde başvuru formlarıyla "Ikhıkhı ıkıhıhı olm hayat kadınıyla ilişki kurdun mu diyor bak üç ay içinde ıkhıkhı ıhkhıkı." şeklinde şakalaşıyor. "Beleşe hayır diyenin zihnine turp sıkarım." felsefesini şiar edinmiş birkaç adam da, Kızılay'ın getirdiği Çokoprens ve meyveli sodalara abanıyor. Formu alıyorum, dolduruyorum. Kağıt üzerinde kan vermeme engel teşkil eden hiçbir şey yok. Sıraya geçiyorum. Doktorun karşısına oturuyorum tansiyonumu falan ölçsün diye.

Tam bu esnada "Bi soluklanak ya." diye giden Doktor Bey'in yerine, genç bir hanım geliyor. Tansiyonumu ölçüyor. Tansiyonumun düşük olduğunu, ayran içersem bu sorunun üstesinden gelebileceğimizi belirtiyor. "Peki." diyorum. İçimden "Hay skicem arkadaş akşam akşam." diye geçirerek bir kutu ayranı içiyorum. Döndüğümde hanım kızımızın gittiğini, Doktorun geri döndüğünü görüyorum. "Ayrana tuz ektin mi?" diyor. "Demediniz öyle bir şey." diyorum. "Ek ek." diyor. "Peki." diyorum. Bu kez daha ağır küfürler ede ede ikinci ayranı içiyorum, tuzlaya tuzlaya. Resmen kanımızla rezil oluyoruz. Neyse. Tansiyonum normal seviyeye geliyor. Yedi sene tıp fakültesi okumuş, bu uğurda saçlarını dökmüş olan Doktor Bey de "Son üç ayda vukuat yok di mi hayat kadınlarıyla filan ıshsıhsıhsıhı." esprisini yapıp, başvurumu onaylıyor.

O güne kadar kan vermemiş olan ben, bu işlemin enjektörle yapılan bir işlem olduğunu zannediyorum mal gibi. Böyle alacak kanı birkaç saniyede, hoop kalkıp gideceğiz zannediyorum. Lakin yan tarafımdaki çocuğun bir tüp dolusu kanının aheste aheste çekkildiğini görünce, biraz irkiliyorum. İliği kemiği kurumuş çocuk beni "Ulan insanlara can veriyoruz iyi hoş da, kendi canımızdan olmayalım lan. Bi punduna getirip bütün kanımızı çekmesin bu lavuklar." tadında düşüncelere gark ediyor. "Neyse olan oldu, o kadar ayran içtik." diyor, kendimi Türk hekimlerine emanet ediyorum.

10 dakika kadar çekiyorlar kanı. Fazla bir ağrı sızı yok. Güzel. İşim bitiyor, kalkıyorum. Masaya oturup Kızılay'ın ikram ettiği vişneli gazozu ve Çokoprens'i fütursuzca tüketiyorum. "Bu kanınızla üç kişi hayat bulacak." diyorlar, hoşuma gidiyor. Yanımda form dolduranlara "Üç ay içinde hayat kadınıyla olduysan yalnız olmuyor ıkhıhkhsıhkshı." diye takılıyorum ağzımdan kırıntılar saça saça. Maçı da Inter kazanmış 1-0.

s.

2 yorum:

Daçe dedi ki...

konu olarak eğlenceli de, yazı olarak ve hatta final olarak son aylarda bu blogdaki en iyi yazılardan. yorumun devamını msnde bilahare vereceğim. :)

Yılmaz Barış dedi ki...

Altın Klavye Blog Ödülleri: http://www.altinklavye.com/2010/03/altn-klavye-hakknda.html