3 Şubat 2010 Çarşamba

Bakü..


Aylaar aylar önceydi. Yazın tam ortası. O dönemler vaktimi elimde bir litrelik şişe suyla bilgisayar başında terleyerek geçiren ben, takdir edersiniz ki bir boşluk içerisindeydim. Zaten hazırlık yeni bitmiş, bir sene tatil yapmışım, üstüne üç ay daha evimde tatil yapıyorum utanmadan. Neyse efendim, günlerini can sıkıntısıyla geçiren tek insan ben değilim tabii, sevgili dostlarım Diren ve Berkay da aynı durumda. Hâtta ben en azından İzmir'de sıkılıyorum, onlar Ankara'da beziyor zavallılar.

Bu iki sevgili arkadaşımın da blog yazarı olduğunu bilenleriniz vardır. İşte sıkılan ve terleyen üç blog yazarı olarak bize de rahat battı; neymiş efendim, "Ortak blog" açacakmışız. Gecenin dörtlerine kadar messenger aracılığıyla konuşuyoruz. "Abi şöyle yapalım ortalığı skertiriz.", "Böyle yaparsak inanılmaz ünlü oluruz öyle böyle değil." diye boş boş hayaller kuruyoruz. En sonunda günlerden birinde bu iki arkadaşımdan Berkay olanı, "Harika bir planım var!1" diye geliverdi. Önerdiği konsept şöyle ki; biz üç ODTÜ  öğrencisi olarak otostop çekip bir arabaya biniyoruz, daha sonra olaylar gelişiyor ve kendimizi Bakü'de buluyoruz. İşte böyle aksiyonlar bir şeyler. Arada komiklikler.

İlk başta "Hmm ilginç olabilir." diye baksam da konsepte, deneme mahiyetinde yazdığımız yazıların boka sardığını üzülerek fark ettim. Oturmuşum orada götümden "Bakü de şöyledir böyledir." diye atıyorum. Cık. İçime sinmedi. Berkay ve Diren'e de uzun kıvranmalarım sonucu dayanamayarak "Olm bu ne ya, kim niye okusun mına koyim bunu?!" diye isyan ettim. Benim bokluk çıkarmamla proje yattı. Litrelik sularımızla sıkılmaya geri döndük. Şimdi de sizleri bu projenin kamera arkası görüntüleriyle baş başa bırakıyorum. Esen kalın.

1. Bölüm: http://direnkknerid.blogspot.com/2010/02/baku-maceras-no1.html
2. Bölüm: http://dacederki.blogspot.com/2010/02/baku-maceras-no2.html
3. Bölüm: Aşağıda işte o da:


"..Efendim okudunuz işte yukarıda, Bakü'deyiz. Bakü (Azerice: Bakı), Azerbaycan Cumhuriyeti'nin, Hazar Denizi'nin batı kıyısında yer alan başkentidir. Ülkenin en doğusundaki ve en önemli sanayi, ticaret ve kültür merkezi olmanın yanı sıra bir liman kenti olarak da önemlidir. Gördüğünüz gibi Bakü hakkında bildiklerim Wikipedia ile sınırlı. Bir de "Azeri TV var, o kadar komik konuşuyorlar ki falan eheh." diye geyikler yaparım arada. Neyse.

Berkay ve Diren'e bakıyorum, bir panik hali. Neymiş efendim bizi getiren Azeri'yi bulmamız lazımmış falan. "Olm" diyorum, "Niye buluyoruz Azeri'yi falan deli mi skti sizi, kalkın gidelim iki tane quiz kaçırdım ben şerefsizler." Yok efendim aksiyon lazımmış da, blog açacaklarmış da bilmem ne. Quiz kaçırma pahasına bu ikisine uyup atıyorum kendimi Bakü sokaklarına.

Bakü'nün resmi nüfusu 2007 verilerine göre 2.075.000 olduğundan dolayı -Wikipedia'yı seviyorum- sokağa çıkıp ODTÜ'lü Azeri aramak pek akıl kârı değil. Hâl böyle olunca, kafaları çalıştırmak gerekiyor. İpuçları üzerinden gideceğiz. Asya kıtasının böğründen kopup ODTÜ'ye gelmiş kardeşlerimiz neler yaparlar genelde? Bunları düşünüyoruz. Üçümüzün aklına da ilk olarak aynı şey geliyor: Basketbol!

Plan belli; Bakü sınırları dahilindeki basketbol kortlarına bakılacak. "Dağılsak mı lan?" diye düşünüyoruz başta. Diren "Abi Avea Bakü'de de çekmiyormuş risk almayalım." diyince vazgeçiyoruz. Üç lavuk, vurucu tim gibi Bakü sokaklarını arşınlamaya başlıyoruz. Bakü'nün iklimi karasal iklimdir. Kışları soğuk ve yağmurlu veya kar yağışlıdır, yazları ise sıcak ve kurak. Fakat güney kısımlarında hava yazın serin, kışın ise ılık ve yağışlıdır. Bu nedenle güney bölümünün bir kısmı çok ormanlıktır. Peki ya bunların konumuzla alakası ne? Güneye gitmiyoruz işte orman var orada bir şey yok yani.

İlk sahaya varıyoruz. Birtakım terli Azeri arkadaş çığıra çığıra basketbol oynuyor. O da nesi? İşte orada. Evet koca Bakü'de geldiğimiz ilk basketbol sahasında Azeri arkadaşımıza ulaşıyoruz. "Olm çok saçma lan, nasıl olur böyle bir şey. Emin misiniz bak o olduğundan hepsi birbirine benziyor bu heriflerin." diyecek oluyor Berkay. Susturuyorum onu. "Berkay uzatma." diyorum, "Maksat blog olsun." diyorum, "Çaktırma." diyorum.

Yavaş yavaş yaklaşıyoruz Azeri arkadaşımıza. "Kim konuşacak lan elemanla?" diyorum. "Benim ağzım laf yapmaz." diyor Diren tıpkı bir şerefsiz gibi. Berkay da "Ben beceremem abi mabi." diye işin içinden sıyrılınca, "Allah belanızı versin." diyerek ben gidiyorum konuşmaya.

Beni gören Azeri arkadaşlar oyunu bırakıp kuşku dolu bakışlarla beni süzüyorlar. Aradan bizim otostopçu elemanı seçiyor gözlerim. "Abi bizi hatırladın mı eheheh." diyecek oluyorum. Sözümü bitiremiyorum. Deli gibi koşarak kaçmaya başlıyor bizimki. Bizi de bu hallere düşüren kahrolası arabasına binip basıyor gaza. "Noluyor lan." falan derken olayın şokunu atlatıp hemen bir taksi tutuyoruz. "Öndeki arabayı takip et." tribine giriyoruz. Başlıyoruz kovalamacaya.

Gözlerim tabelaları takip ediyor. Zannedersem, "Haydar Aliyev Havalimanı"na varmak üzereyiz.."

s.

Not: 4. ve 5. bölümler de yukarıda bahsi geçen bloglarda olacak. 2-3 güne. Sabırsızlandığınızı hissediyorum.

1 yorum:

Direnk dedi ki...

adam çiziyor yahu..