3 Eylül 2009 Perşembe

Ramazan..


Bir ay sonra yeniden merhabalar. Yaratıcılık sıkıntısı çekiyor olsam gerek; geçen ay tatildi "Tatil" diye yazı yazdım, şimdi ramazan ayı geldi "Ramazan" diye yazıyorum. İdare edeceksiniz artık. Öncelikle söyleyeyim, bu satırların yazarı için ramazan ayının ifade ettiği en büyük anlam, pidedir. Bir de ramazan sonunda bir ay çılgınca oruç tutmuşçasına bayram yapmayı çok sever. Öyle de bir insan. 

Biraz daha küçük yaşlardayken ilgiliydim sanki bu konularla. Ne bileyim akşamüstü önce iftar programları başlardı, çiçekler açardı pat diye. "Aksaray Merkez Camii" gibi yerlerde hoş sohbetler yapılırdı. Zannedersem bunlar hâlâ yapılıyor. Ama bir şeyin eksikliği var. Dikkat ediyorum son 2-3 ramazandır Anthony Quinn arkadaşımızın rol aldığı "Çağrı" filmi 30 parçaya bölünüp iftar öncesi yayınlanmıyor. Oysaki beni öyle etkilerdi ki "Çağrı", o sakallı makallı Anthony Quinn'i peygamber zannetmeye başlamıştım. Başka filmini izleyemez oldum adamın. Bir oyuncudan ziyade kutsal biriydi o benim için. Yavaş yavaş bu Anthony Quinn korkumu yenmeye çalışıyorum.



Bir de dedim ya, pide var ramazanda. Anthony Quinn'in yokluğunda ben bir çağrı yapmak istiyorum bu sene, fırıncı arkadaşlara. Ulan her zaman yapsanıza şu pideyi! Tamam anladık, bu aya özgü bir şey, gelenek melenek de; çok güzel be kardeşim. Ramazanın gelişini bir "Yeşil kapaklı kola." reklamlarından, bir de bu caanım pidelerden anlıyorum şerefsizim. 

Bir de ramazanla ilgili utanç verici bir yanılgımdan bahsedeceğim sizlere izninizle. Baştan söyleyeyim, küçüktüm! Valla kaç sene önce öyle sanıyordum. Neyse söylüyorum: Şimdi böyle televizyonda falan bir "İftar" saati, bir de "İmsak" saati söyleniyor ya. Heh. İftarı anladık da, ben İmsak olayının mantığını pek kavrayamamıştım. İmsak saati 04.53 olsun misal. Ulan meğer o saate kadar yemek içmek serbestmiş, sonra oruç başlıyormuş. Ben sanardım ki 04.53'te kalkıp yatana kadar deli gibi yeme hakkımız var. İnsanlar o saatte kalkıp deli gibi tıkınıyor, tıkınmaları bitince de yatıp uyuyor ve sabah uyandıklarında oruç tutan insanlar haline geliyor sanıyordum ben. Tamam, üstünde düşününce olayın mantıksızlığını ben de kavrıyorum. Ama tekrar söylüyorum bak, çok küçüktüm, üstüme gelmeyin!


Bayram ne olacak peki? Efendim orucunu tutmuş, dini sorumluluklarını yerine getirmenin huızuruya dolup taşan insanların bayram etmesini son derece yerinde bir davranış olarak görüyorum. Peki neden bayram gelincealtı aydır oruç tutuyormuş gibi bir şenlik havası oluyor bende? Neden tatlıları börekleri benim götürdüğüm yetmezmiş gibi paraları da ben topluyorum? Ayıp değil mi lan?

Başka bir şey kalmadı herhalde. Sizlere tavsiyem; saatlerinizi iyi kurun, imsak saatinde kalkıp anında başlıyoruz tıkınmaya, anlaştık? Bir de "Ramazanda kilo almamanın sırları!!11!"nı istiyorsanız bilumum ana haber bültenine başvurabilirsiniz, imkanınız yoksa ben senelerdir izliyorum cevabını vereyim: "İftarda birden bire çok yemeyin!" Yazımı sonlandırırken hepinize şu sorayı sormazsam da huzura eremeyeceğim: Hacı yazın daha da zor oluyordur bee, di mi?

s.

Not: Yukarıdaki yazı Blog Dergisi'nin Eylül sayısında yer alacak ama siz çok şanslı olduğunuz için şimdiden okuyabildiniz bile.

3 yorum:

ahmet dedi ki...

abi anthony quinn herkül'de de zeus'u oynuyordu.ben de o halinden korkardım :D

bynie dedi ki...

Harika. Çok akıcı yazmışsın. Bi' saniye bile sıkılmadım. Yanlız Türkiye'nin en iyi şehri İzmir, en iyi denilen ramazan ayında, Türkiye'nin en kötü şehri olarak gözüküyor gözüme. Kars'a gidelim lan diyorum hatta.

Prisoners dedi ki...

Çok güzel yazmışsın. Ramazan ayını çok seviyorum ya.. :)