Ne demiştik? Zeytinli. 2005’te günübirlik olarak gitmiştim bu festivale, bu sene çadırımızı kurup matımızı serip üç buçuk gün geçirdik. “Çadır” kültürü olmayan bir insan olarak bu festivalle birlikte hayatıma “Mat” gibi, “Uyku tulumu” gibi kavramlar girdi.
Festival alanından, konserlerden önce bu alanın çevresinden bahsetmek istiyorum. Ne para kırıldı arkadaş. Evde yapılmış, dilimi 1 liraya satılan kekler mi dersin, “Poğaça-Biber-Domates”ten oluşan 2 liralık kahvaltı tabakları mı dersin. Tam bir panayır havası var idi festival alanının dışında. Yerel halka, esnafa güzel bir ekmek kapısı olmuş bu olay.
Alana girişteki arama faslı ilk gün sıkıydı gözlemlediğim kadarıyla, sonra tamamen göstermelik bir hâl aldı. Yiyecek içecek sokmaya çalışan çakalların çantalarından çıkan gofretlerin, şişelerin vs. girişin kenarına çöp muamelesi görerek atılıp yığılması çok saçma idi bunu da belirtmek isterim. Bu ne lan açılmamış güzelim gıdaları fırlattılar resmen. Neyse.
Kamp alanı da işte tahmin edilebileceği gibi irili ufaklı bir ton çadırın yuvalandığı bir yer. Burada yeşil tişörtlü “Crew” elemanlar var, çadırını kuramayan yüzde doksan dokuzluk bir kesime yardımcı oluyorlar, otomatiğe bağlamışlar iki dakikada yerleştiriyorlar insanları oraya. Güzel bir şeydi bu. Bunun dışında, alan beklemediğim derecede kalabalıktı. Başka bir numarası yok işte. Gündüzleri burada vakit geçirmek olanaksız diyebilirim. İkinci gün acemilikle bunu yaptık, hayata küstük. Daha sonra çoğu insan gibi Akçay’daki “Olivecity” adlı klimalı güzide ortamı keşfettik.
Tuvaletler. Evet tuvaletler. “Boxi” firması tarafından tedarik edilmiş ismiyle müthiş bir uyum sağlayan bu kabinler festivalin en kötü yanıydı kesinlikle. Böyle pislik, böyle kepazelik görülmedi efendiler. 50 kuruş veriyor insanlar ayrıca bu kabinlere girme şerefine nail olmak için. Pek çok insan da bu onuru yaşamak istemediğinden ötürü kamp alanında bir “Pet şişe” furyası vardı ki daha iyi anlamak için en üstteki çizime bakabilirsiniz, Zeytinli Rock Fest için tasarladığım naçizane afiş. Festivali özetlemek için son derece uygun olduğunu düşünüyorum.
Deniz ise Kuzey Buz Denizi’nin Zeytinli şubesi idi. Ağız tadıyla yüzmek mümkün olamadı. Girdiğim an “Mngtnskym” sesleriyle çıkmak durumunda kaldım. Bu ne soğuk arkadaş.
Yiyecek içecek olayı da “Fiyat / Performans” açısından başarılı bulduğum yegâne şey diyebilirim alanda. Fazla uzatmaya gerek yok, ekmek arası şeyler, kutu içecekler, hepsinin fiyatı uygun, çoğu afiyetle yenebilir. Öyle.
Birbirinden berbat bilgisayarlara sahip bir Internet Cafe, “Dert Etme Şarj Et”i “D.E.J.E.” şeklinde kısaltmayı başarabilmiş insanların işlettiği bir telefon şarj paneli, tipik genç tişörtleri satan bir mekân, simit ve kontör satarak kendine fantastik bir ticari yol çizmiş bir amca da, festival alanındaki adını anmadan geçemeyeceğim yerler.
O değil de konserler? Vallahi hesapta konser izlemeye geliniyor buraya da, benim için çoğu grup fon müziğinden farklı bir etki yapamadı. Moğollar, Pentagram ve Ogün Sanlısoy’u adamakıllı izledim o kadar. Gerisine hep “şöyle bir baktım”. Son gece orada olmamayı tercih ettik, Ayvalık’a gittik, buna yanıyorum. Aslında konser veren en izlenesi insanlardan Nev, Yüksek Sadakat ve Kurban o gece çıktı. Kaçırdık. Sağlık olsun. Bir dahaki sefere. Hayko Cepkin’i daha fazla görmek isterdim, onu da fazla izleyemedik. Tiamat çıktığında ise ben ayakta uyuyordum. O da bir kayıp oldu. Kısacası, konserlerden pek verim alamadım. Aldığım kadarını da gayet başarılı buldum. Seneye gelirsem her konseri izleyeceğim yeminliyim.
Bu kadar. Kassam daha her şeyini yazarım da, çok uzattım galiba. Son sözüm şudur ki; gidin arkadaşım bu festivale, güzel. Gündüzleri çıkın gidin dolaşın. Olivecity iyidir. Akşam vakit güzel geçecektir. Güzel şeyler bunlar. Görmek lazım.
Yukarıda da festival alanının kabataslak bir krokisini görebilirsiniz. Aklımda kaldığı şekliyle çizdim.
s.
4 yorum:
afiş müthiş olmuş sinan. tebriks. ve evet. herkesin gidip görmesi, yaşaması gereken bir olay. gerçi çok kötü olaylar olmuş alanda ama haberimiz yoktu bizim pek. öyle. zeytinli raks meen.
"kabataslak kroki" ben buna takıldım, o kroki mi lan...
Takılma bir yere ne olur...
olmaz, ben burda yapıcı eleştirmen rolündeyim, ben olmassam napcan sen. bak benim sayemde artık daha az hata yapıyosun. koymuşun oraya da benim ve ekibimin arayıp tarihin tozlu sayfalarından çıkarıp da bulduğu o 'halterci eli hatası'nı. napcan lan sen ben olmasam. bak gidiyom zaten 5 eylülde az kaldı. bidaha zor bulursun beni, ölür müyüm kalır mıyım artık oralarda....
Yorum Gönder