1 Ağustos 2008 Cuma

Anı 3: Kaza..


Yıllardan 1996 olsa gerek. Anaokulu bitmiş, ilkokula kaydolmam icap ediyor. Evimizin yakınındaki "Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu"ndayız annemle. Zaten her şeyden sıkılıyorum o yaşta, annem bir de kayıt yapan kadınlarla arkadaş olduğundan harlı bir geyik açtılar okulda. Ben ofluyorum pufluyorum. En sonunda da anneme okulun hemen önündeki çocuk parkına gideceğimi, sıkıldığımı falan söylüyorum. Tehlikeli bir durum değil, annem de onaylıyor zaten. Çıkıyorum ve parka gidiyorum, kaydıraktan kayıyorum, salıncaktan sallanıyorum falan filan. Bu noktada sanırım yaşımın verdiği geri zekalılıktan ötürü eve gitmeye karar veriyorum, evde kimse olmadığını hiç düşünmeden. Yakın zaten ev gidiyorum. ancak kapının önüne gelirken evde kimsenin olmadığını, benim de evin anahtarına sahip bir birey olmadığımı fark ediyorum ansızın. Talihsiz serüvenler burada başlıyor. Bu noktada annem de kayıt işlemini bitirmiş, beni almaya gelmiş, ancak parkta çocuğunu bulamayınca haliyle paniklemiş, aramaya başlamış. Tüm bunları ben sonradan öğreneceğim maalesef. Okula geri dönüp annemi sorunca, çıktığını öğreniyorum. Parka biraz bakınıp annemi göremeyince eve gittiğini düşünüyorum yine geri zekalı bir mantıkla. Eve dönmeye karar veriyorum, kaldırımın ucuna geliyorum, karşıya geçeceğim.

Kaldırımdan inerken ayağım takılıyor, yola düşüyorum, karşıdan gelen "Renault Toros" marka otomobilin tekerlerği suratıma çarpıyor, kan içinde kalıyorum öyle. Ama ayağa falan kalkabilecek durumdayım, sadece suratım kan revan. Anırarak ağlıyorum.

Şöför arabadan iniyor, sivil polismiş kendisi. Çevrede doluşmuş insan kalabalığının bakışları altında beni arabasına bindiriyor. Adama olayı anlatıyorum. Babamın işyeri numarasını bilip bilmediğini soruyor. Her nasılsa biliyorum ve söylüyorum aklımdan. Bundan sonrası da babamın beni alması ve anneme durumu bildirmesi, hastanede tomografi çekilmem, eve gidip böğüre böğüre annemden özür dilemem falan...

Bu süreçteki en komik ayrıntı ise, annemin eve geldikten sonra panikle ve endişeyle teyzemi arayıp "Sinan'ı kaybettik..." demesi, teyzemin bunu duyması ve yüreğinin ağzına gelmesi. Ulan denir mi öyle hayret bir şey.

Kısacası, bu blogu yazan insan anaokulu hayatı bittikten sonra bildiğin ölüyordu arkadaşım. Durum bu. Yaa. 

s.

2 yorum:

+urkuaz dedi ki...

O zaman şükredelim di mi =) Burdasın,çiziyosun ediyosun güzel güzel.Tipleme, aciyeee modunda gayet iyi :D

Adsız dedi ki...

neler yaşamışsın,sinan.ah.