6 Ağustos 2009 Perşembe

Anı 13: Yumurta..


19 yaşındayım. Geçtiğimiz seneden beri gurbet ellerde yurt hayatı yaşıyorum. Tüm bunlara rağmen, ne yazık ki hâlâ "yemek yapmak" ile uzaktan yakından alâkam yok. Aslında bu konuya ilgisiz değilim haa. Her ne kadar sadece "yapılan yemeği yemek" kısmıyla ilgileniyor gibi gözüksem de; aslında yemek yapım aşamasında annemi izlemekten, "Ne yapıyo lan şimdi hmm." diye düşünmekten zevk alırım. İşte bugün sizlerle bu hevesimin beceriksizlikle yoğrulduğu heyecan dolu bir anımı paylaşacağım.

Tam anımsayamasam da muhtemelen 10-11 yaşlarındayım. Hayvan gibi yemek yediğim, top gibi yuvarlandığım zamanlar. İşte o günlerden birinde, "Yemek yapıcam ben." diye gaza geldim. Neden bilmiyorum. Geldim işte. Ben de yapabilirdim, ne vardı ki bunda? Yoğun ısrarlarıma dayanamayan annemden de onayı aldım: Yumurta kıracaktım.

Malzemeler hazırdı. Bir adet yumurta, tava. Eeö. O tavaya yağ falan sürülüyor muydu lan? Sürülmüyordu galiba da emin değilim. Buradan da, o günden beri yumurta kırmaya hâlâ muvaffak olamadığımı anladınız sanırım. Neyse. Malzemeler de hazırlandıktan sonra annem beni tava-ocak-yumurta üçgeniyle başbaşa bıraktı. Heyecan doruktaydı. Yapmam gereken tek şey; yumurtayı önce ince bir hareketle sert zemine vurarak çatlatıp, ardından iki ucundan tutup çekerek altı yanan tavanın içine süzülmesini izlemekti. Sonrası kolaydı, kendi kendine olurdu zaten o yumurta. Sorun yok gibiydi.

Önce çatlatma aşaması. En kritik aşama. Vuruşun şiddetini iyi ayarlamalıyım, yoksa elimde patlayabilir güzelim yumurta. Tüm dikkatimi topladım, nefesimi tuttum, vurdum yumurtayı mutfağın bankosuna. Başarmıştım! Tam istediğim gibi, yumurta ortadan ufak ufak çatlamıştı. Zor kısmı atlatmıştım, yumurtayı iki yandan tutup tavanın içine kırmakta ne vardı ki?

Yumurtayı aldım, iki elimle uçlarından kavradım, nefesimi tutup çektim iki yandan. O beyaz ve sarı karışımı sıvı başladı aşağı doğru süzülmeye. Süzüldü, süzüldü... Ve düştü. Ancak ufak bir sorun vardı; yumurtayı tavaya değil, yere kırmıştım. Evet evet, bildiğin yere kırdım yumurtayı. Tutturamadım açıyı. Elimde kabuklar yere baktım. Soğuk terler akıttım. Bu muydu yani "Ben yemek yapıcam." diye tutturmanın sonu? İçeride televizyon seyreden annem bu manzarayı görse nasıl açıklarım? Bu ne rezillik? Dağılmış yumurta bana baktı, ben ona baktım. Bakıştık bir süre.

Derken dahiyane bir fikir belirdi kafamda. Hemen yerde duran kilime gözlerimi diktim. Elime bir bez aldım. Bezle yumurtaları kilimin altına iteliyordum. Yapış yapış. İşte bu kadar basitti, sorunu çözmüştüm. Sıçtığım yetmezmiş gibi, bir de sıvıyordum. Hemen dolaptan bir başka yumurta kapıp bu kez dikkatimi tamamen toplayarak tavanın içine kırmayı başardım. Her ne kadar kapkara yanmış, bok gibi bir kıvamda olsa da; somut bir yemek elde ettim. Her ne kadar tadı iğrenç de olsa, "Ehehe bence çok güzel ben çok sevdim öhm." diyerek onu kemirdim. Görev tamamlanmıştı.

Peki ya sonra ne oldu? Yumurta kokmadı mı? Anneme bunu itiraf etmek zorunda kalmadım mı? Mutfağın içine sıçmadım mı? Bunlar başka hikâyelerin konusu, bu bahsi kapayalım bence. Önemli olan şu ki, yumurtayı yaptım. Makarna da yaptım sonra bir kere. Tost desen zaten o konuda bir numarayım. Dolaptaki yemeği de ısıtabiliyorum, o da bir nevi yemek yapmak olmuyor mu? Hayret bir şey.

s.

1 yorum:

Acemi İnsan dedi ki...

benim 5 yıl önden giden halimsin


5 yıl geriden geleninde blogu vardır bluabilirsiniz yukardaki acemi insan yazısından