20 Temmuz 2009 Pazartesi

Alkol..


Efendim nasılsınız? Beni soracak olursanız, hiiç iyi değilim. Çünkü yaklaşık 120 derecelik bir sıcakta hâlâ İzmir'de sürünüyorum. Tatile ihtiyaç duyuyorum. Zor durumdayım. Neyse.

Bugünkü konumuz alkol. Nedir alkol? Arkadaşlarımızla dışarı çıkıp oturduğumuzda, bira gibi votka gibi türlü içkiler vasıtasıyla damarlarımıza duhul olan... madde? Madde mi denir ona ne denir artık bilemedim. Tabii ki alkolü başka zaman ve mekanlarda da almak mümkün; lakin, biliyorum ki bu blogu takip eden kitle genelde bu şekilde kullanıyor.

Yeri geliyor, biz de kullanıyoruz tabii. Ben çok kullanmıyorum aslında. Çok içebilen bir insan değilim. "Geçen gittik dokuz bira iki tekila içtik." gibi anılarım yok. Efendi gibi oturur, sakin sakin biramı içerim. Genellikle üçüncü biramın ortalarında gözlerim hafif kısılır, suratıma aptal bir tebessüm yerleşir, yüzüme nur gelir. Nasıl anlatsam ki o pis ifadeyi. Çizmeye çalıştım bak yukarıda. Ancak bilincim yerindedir. Sadece gereksiz bir yavşaklık kaplar her yanımı. Daha açık sözlü olabilirim, ama çok da tehlikeli değilimdir.

İşte o noktada, benim hesabımı ödeyip kalkmam gerekir. Kalkmasam bile, bardağımı alan adamın "Başka bir arzunuz?" gibi önerilerini kibarca reddetmeliyim. Ne yazık ki, bazen etmiyorum. "Ee, bi 50lik daha alayım ben madem." diyorum. Onu da içiyorum. Bir yandan masadaki yağlı yağlı patlamış mısırları fütursuzca tıkınıyorum. Bu noktada iyi olup olmadığımı anlamak için "kafayı sağa sola çevirme testi"ni uyguluyorum. Bilmem siz de uygular mısınız. Eğer bu çevirmelerde görüntü hafif hafif aşağı doğru kayıyorsa, bu güzel bir alâmet değil.


Bu içki sofralarının bir diğer vazgeçilmezi de, tabii ki tuvalet. Bu noktada iğrençleşebilirim, çünkü size pisuvar başındaki mutluluğumdan bashetmek istiyorum. İşte o noktada, dünyevi hayatın tüm dertlerinden uzaklaşıyor, sadece az önce masada dönen yavşak muhabbetleri düşünerek "Isshhhshsıshıh." diye gülüyorum ben. Ardından aynaya bakıyorum, kendimi inceliyorum, yüzümü yıkıyorum.

Masaya dönünce daha sağlıklı bir insan görünümüne bürünüyorum. Yerli yersiz her muhabbete "Harbi mi diyosun ahahahaha!!1!" şeklindeki müdahalelerim, birtakım şakalarım, muzipliklerim tüm hızıyla sürüyor tabii.

Ve eve dönüş. Tanesi 3.5 ya da 4 liradan 4 tane bira. 15-16 lira hesap öde. Pisuvar başındaki mutluluk için değer mi? Masadaki yavşaklığın tadına varmak için değer mi? Eh, değebilir aslında bazen. Daha sonra otobüs durağı. Otobüs durağında da kendim gibi "çakırkeyf" tipler görmem zaman ve mekan itibarıyla gayet olası. Görüyorum. İşte o noktada yeni bir macera başlıyor benim için.

s.

1 yorum:

Daçe dedi ki...

"Pisuvar başındaki mutluluk için değer mi? Masadaki yavşaklığın tadına varmak için değer mi?" - kesinlikle değer. ben o "üçüncü bira" eşiğinden sonra daha çok zevk almaya başlıyorum, her şey daha keyifli hâle geliyor. arada bi yapmaya ihtiyaç duyuyor insan..