11 Ekim 2009 Pazar

Sünnet..


Şimdi iki haftadan beridir antropoloji derslerimde bir kadın sünnetidir gidiyor. Ben de "Ayy çok fena çok fena." diye üzüle üzüle araştırıyorum bu konuyu. Kesiyorlar böyle ucundan kıt diye. Ayy. Neyse. Gündemim bu olunca, aklıma kendi sünnetim geldi haliyle.

Ben ilkokul beşin yazında sünnet oldum yanlış hatırlamıyorsam. Biraz geç olmuş niyeyse. Az çok büyümüş olduğumdan ötürü asi bir tavırla şapkaymış, asaymış, davulmuş zurnaymış; hepsine kesin bir dille karşı çıkarak tepkimi ortaya koydum. Sünnetimi olacak, efendi gibi oturacaktım. Soytarılığın lüzumu yoktu. Bu yüzdendir ki sünnet zamanıma ilişkin en ufak bir belge yoktur insanların elinde, amacıma ulaştım sayılır.

Şimdi bu "sünnet" aşamasını ayrıntılarıyla anlatmanın alemi yok. Güzel güzel, tatlı tatlı konuşuyoruz şurada. Biraz tırsarak başladığım bu serüveni kazasız belasız acı çekmeden atlattım. Olay öncesi "Anestezi" gibi kavramlardan bihaber olan bendeniz, kafamda bıçaklı mıçaklı bin bir türlü senaryo kurmuştum haliyle. Bir de çok affedersiniz "kesilmiş hali" nasıl oluyor bilmiyordum ben sünnet olmadan önce. Nasıl görünüyor yani? O konudaki hayallerimi de kağıda dökmüştüm o dönemler. Çeşitli fantastik çizimler yapmıştım. Şimdi o çizimler nerede bilmiyorum ama, çizdiklerimden birine benzemiyormuş. Onu da fark ettim.

Bunun sonrası da var tabii. Birkaç günlük bir istirahat dönemi geçirmem icap ediyor. Bir gün önce "Sade bir sünnet istiyorum soytarılık yapmayın öhmm." diye öten bendeniz, sefa pezevengi gibi ebeveynimin iki kişilik yatağına öküz gibi yayılıyorum bu istirahat sürecinde. Her tarafta dergiler kitaplar. Karşıma televizyon koyulmuş. Güzel bir ortam.

Bu yoğun ilgiyi suistimal etmedim desem, yalan olacak. Şöyle ki; o birkaç günlük dönemde yanımda bulunan evin telsiz telefonuyla, annemin cep telefonunu çaldırarak kendisini çağırıyor idim. Ne bağırıp zahmete gireyim di mi ama. Sünnet olmuşum yani, hastayım ben. Bu çağrılarımda anneme "Kıymalı börek yapar mısın :((" gibi isteklerimi iletiyor, ardından yayılarak televizyon izlemeye devam ediyordum. Güzel günlerdi.

Bir haftalık sürecin sonlarına doğru, bu güzel zamanlar sona erdi. Dikişler düştü. Acılar başladı. Zaten sonra da insan gibi ayağa kalkıp yürümeye başladım. Kendi yatağıma döndüm. Telsiz telefon eski yerine koyuldu. Kıymalı börekler bitti. Yine de bu dönemi bilincimin yerinde olduğu bir yaşta geçirdiğim için pek mesudum. Cep telefonu vardı en azından. Teknoloji ilerlemişti.

s.

1 yorum:

pınar dedi ki...

okudugum en eglenceli yazılarından biri ama hafif tarihi de bekliyorum :)