25 Eylül 2012 Salı

Pantul..


Sene 2011. Ağustos. Bir aylık Heidelberg seyahatinin ardından İstanbul'a dönmüşüm, ablamı ziyarete. Bir ayda domuzun, şarabın, günahın dibine vurmuşum, dört kilo almışım. Götüm büyüdükçe büyümüş. 7-24 giydiğim esmer güzeli Levi's 506'm benden hoşlanmamaya başlamış yavaştan. Götüme giriyor yine bir şekilde ama, o düğme kapanana kadar dil döküyorum pantolona resmen. Binbir afra tafra sonunda, kapanıyor bir şekilde; ama, aramız bozuk, hissediyorum. İlle yapılı adam istiyor bizim 506, şişman sevmiyor. Sürekli trip, sürekli afra tafra, çekilecek çile değil abi. Tamam güzelsin de, bir pantolon sensin sanki dünyada .mına koyiim.

Pantolonun attığı tribi ve benim çektiğim sıkıntıyı hisseden ablam, "Gel," diyor "sana yeni pantolon bulalım bir tane". Çok ucuz abi mok ucuz abi diyerek, götürüyor beni anasının .mındaki bir outlet mağazasına. Neresiydi lan orası? Gidiş dönüş toplam 25 lira yol parası verdik, onu biliyorum bir tek. Neyse. Otoyolun kenarında, benzinliğin yanında, ufak, sikko bir mağaza. Bir saat aranıyoruz, sonunda buluyoruz bir pantolon. Diesel. Biraz soytarı pantolonu gibi, paçalar dar, bel düşük, 506 gibi tam esmer değil, aralara lacivert kareler attırmış. Güzel değil ama sevimli derler ya... Esasında tam benim istediğim türden farklı bir şey, adından beklenmeyecek kadar da ucuz. O güne kadar götü Diesel görmemişliğin de heyecanıyla, almakta karar kılıyorum kendisini.

Türk malı. Akranları gibi önce Çin, Endonezya filan görüp gelmemiş buraya. Türkiye'de doğmuş, İstanbul'un sikindirik bir ilçesinde vızır vızır araba sesleri eşliğinde tozlanıyor orada. Oysaki ne Diesel'ler var, Brad Pitt'lerin, Mrad Pitt'lerin götünden düşmüyor. Bizim kadersizi kurtarıyorum o mağazadan ama, benim de çapım belli en nihayetinde. İki lokma İstanbul, İzmir filan gösteriyorum garibe, sonra ver elini Ankara...

Ankara'da hafiften kilo verince, bana tripli olan 506'm sırnaşmaya başlıyor yine. Tık diye kapanıyor düğmesi. Ben bizim gariban Diesel'i yurt odasının dolabında karanlığa hapsediyorum şerefsiz gibi. Ses etmiyor. Bekliyor sırasını. 506'dan sıkılınca gönül eğlendiriyorum kendisiyle, yine sineye çekiyor kalender Diesel.

Ankara'nın kışı da sıkıntılı bildin mi? Gün geliyor, bir sik yapasın gelmiyor. Oturup sığır gibi yiyip içip, filme milme veriyorsun kendini. Uzun kış aylarını böyle geçirince, benim 506 yine alarmı veriyor. Şubat ayı gibi fark ediyorum ki, hem de ne alarm... Girmiyor artık götüme hiç, çekiyor restini. Ayrılıyoruz. Boşluğa düşüp eski sevgiliye saran bir yavşak gibi çıkarıyorum Diesel'i yuvasından. İtiraz etmiyor yine... Ama bu sefer durum farklı. 506'dan tamamen kopuyorum, Diesel'le olan ilişkimize sonunda bir isim koyuyoruz. İhanet yok artık, söz.

Mart ayı geliyor, bana yine Almanya yolları gözüküyor. Otoyolun kenarında ömür çürütmüş Diesel de en az benim kadar heyecanlı, o da bir sürü arkadaşı gibi Avrupa görecek sonunda. Götüme Diesel'i geçirdiğim gibi vuruyorum kendimi Frankfurt yollarına... 506? Dayanamadım koydum onu da bavula çaktırmadan... Ne kadar kavga da etsen, trip de atsan, yaşanmışlıklar bir çırpıda unutulmuyor.

Beni bırakmayan pantolonu bulmuşluğun rahatlığıyla, bırakıyorum kendimi iyice. Götü göbeği salsan da ses etmiyor gariban Diesel. Frankfurt senin, Berlin benim geziyor. Amsterdam'la tanışıyor, Prag'ı çok seviyor, Viyana'nın şıklığına hayran kalıyor, Bratislava'da bol bol hatun görüyor, Venedik'e şaşırıyor... Çok eğleniyoruz, çok. Bizim eski esmer güzeli kadar etkileyici ve güzel değil, her gören beğenmiyor ama, ben seviyorum lan kendisini, var mı? 5 ay da hiç görüşmedim 506'yla, canıma değsin, kendi kaybetti.

...

Şimdi döndük yine Ankara'ya. 506'daki de ne inatmış .mına koyiim, hâlâ bakmıyor suratıma. Lakin Diesel'in bu her şeye olur vermesinden de baymadım desem yalan olur. İnsanız en nihayetinde, elimizde ne yoksa onu istiyoruz biz de. Çaktırmadan spora gidiyorum bu aralar götü küçültmek için, özledim 506'mı. İlk göz ağrım o benim. Tek eşlilik bana göre değil demek ki kardeşim, yapacak bir şey yok.

s.