31 Mayıs 2009 Pazar

Korku Gecesi..


Bugün sizlere bir gecenin hikâyesini anlatacağım. Güzel başlayan, güzel bitmeyen bir gecenin hikâyesi: Korku Gecesi.

Nedir efendim "Korku Gecesi"? ODTÜ'de U3 adı verilen amfide gece saat 23'ten sabah 6'ya dek süren bir aktivite. Bu uzun gece boyunca korku filmleri izleniyor, içkiler içiliyor, şarkılar söyleniyor, eğlence tavan yapıyor.

İşte beni de bu açıklamalarla kandırdılar, Korku Gecesi'nde yer almaya ikna ettiler. Gidildi, biletler alındı. Akşam saatlerinde de üç arkadaş içki alışverişine çıkıldı, uzun süren tartışmalar sonucu "TEKEL Cin" alınmasına karar verildi.

Saat 22 sularında amfinin civarına gelindi. Biz üç arkadaş, bu eğlence kasırgası başlayana dek çimlerde oturarak "Şu film kaç oscar aldı la?", "Jack Nicholson üç tane oscar almış la." gibisinden muhabbetlerle zaman öldürdük, eğlendik. Vakit gelip de amfiye doğru ilerlerken, "Olm biz burada oturup geyik çevirelim valla daha zevkli olur keh keh keh." diye söylendik. Kim bilebilirdi ki laf arasında söylenen bu önermenin, saatler sonra gerçek olduğunun anlaşılacağını?

Oturduk. Film henüz başlamamıştı. Masaların üstünde "hareketli parçalar" eşliğinde çılgınca kurtlarını döken hanımlar vardı. Erkekler ise daha çok son zamanların popüler eğlencesi "Kolbastı"dan örnek figürler sergiliyorlardı. Korku gecesi, işte başlamıştı.

"Identity" adlı bağırışlı çığırışlı vasat filmi pür dikkat izledik. Bu sırada satın aldığımız TEKEL Cin'i içmeye kalkıştık. 404 Uhu'dan daha güzel kokmuyordu. Beceremedik. İçemedik. Korku gecesi, tüm hızıyla sürüyordu.

Film aralarında "Mezdeke eşliğinde dans yarışması", "Şarkı söylemece" gibi fantastik yarışmalarla eğlence tavan yapıyordu. Organizasyonun elebaşı Metin isimli şahıs, durmadan kendini ortaya atıp "Arkadaşlar eğleniyor muyuz? Sigara içmeyelim arkadaşlar. Hadi şimdi kolbastı." gibisinden demeçler vererek heyecanı maksimum düzeyde tutmaya çalışıyordu.

Gothika adlı filme de bir nebze olsun tahammül edebildik. Halle Berry bağırıyordu. İnsanlar karşılık veriyordu. Bundan sonraki filmimiz başlayana dek; gecenin son doz Kolbastı'sı da oynandı, rahat edildi. Sırada "À l'intérieur" isimli, Fransız sinemasının güzide eserlerinden biri vardı. Hamile bir kadın vardı filmde. Kanaması vardı. Kanıyordu. O kadar.

Saatlerimiz 6'yı gösterirken, ayrılık vakti gelmişti. Bu neşe katarından kopup normal hayatlarımıza geri döndük. "Korku Gecesi", gerçekten isminin hakkını vermişti. Aldığı paranın karşılığında vadettiği korkunç geceyi bana yaşatmıştı. Tebrikler. Bu geceyi düzenleyen, organizasyonda emeği geçen herkesin Allah belasını versin efendim. Esen kalın.

s.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Mutluluk..


Mutluluğun resmini çiz deseler, aha yukarıdakini çizerim herhalde. Az önce sahile gittim. Yürüyüş yaptım. Çok rüzgâr vardı. Dalgalar üzerime geldi. Islandım. Dudaklarım tuzlandı. Derin nefes aldım. Koştum çocuk gibi gülerek.

Çok güzeldi lan!

"Ulan" dedim, "İyi ki Ankara'ya okumaya gitmişim.". Buraya böyle 1-2 ayda bir uğramasam şu tadı alabilir miydim? "Islanacaz la, dur sweatshirt alayım la." falan derdim muhtemelen.

Evet gördüğünüz üzere İzmir'in tadına varmanın verdiği mutluluk sarhoşluğu bana böyle ibne gibi satırlar yazdırdı. Sizle paylaşmadan önce bu son derece samimi hislerimi anneme açtım. "Aman ne dram yarattın be hadi sktir." dedi. Güldük. Kurtuldum bu hislerimden. Esen kalın.

s.

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Şenlik..


Yaklaşık iki ay sonra evimden, sıcak odamdan bildirmenin huzuruyla selamlıyorum sizleri. Naber? Şenliklerden bahsedecektim size ben. ODTÜ Bahar Şenliği 2009. Üstünden fazla zaman geçmeden ilk şenliğimin izlenimlerini paylaşayım sizlerle.

Şimdi efendim bizim okulumuzun belli bir duruşu var biliyorsunuz. Haliyle sponsor falan alınmıyor şenlik için, ne münasebet. Tabii politik duruşumuzdan taviz vermememizin bedeli olarak, şenlik kalitesi bir nebze olsun düşüyor. Uluslararası Gençlik Topluluğu organize ediyor şenlikleri. Herhalde pek beceremedikleri düşünülüyor olacak ki, nereye gitsem bu topluluğun üyesi arkadaşlara küfrediliyor. "UGT'yi şöyle skelim böyle sokalım." diye konuşulanın haddi hesabı yok. Buradan UGT'ye sesleniyorum, şenliğin kalitesini falan geçtim, onurunuz gururunuz için bırakın lan şu işi artık. Ben utandım artık size edilen küfürlerden.

Aslında kabul etmek lâzım, hemen her insanın zevk alabileceği aktiviteler yayılmış kampüsün dört bir yanına. Misal tıpkı bir yavşakmışçasına dans etmek, Murat Boz'la coşmak istiyorsan, Radyo Topluluğunun standının önünde konuşlanabilirsin. Burada şenliğin tamamını tek elleri havada dans ederek geçiren insanlar oluyor. Şarkıları yaşayan insanlar. "Şu dilime kolay ama yüreğime zor bir durum." derken bir elleriyle kalplerini gösteriyorlar işveli işveli falan. Müzik yayınını da topluluktaki öğrenciler yapıyor. Yaptıkları şey bir şarkıyı kapatıp diğerini açmak, fazlası değil, ancak bunu adeta bir DJ Tiesto, adeta bir Moby edasıyla yapmaları komik oluyor tabii. Sonuç olarak burası şenliğin en civcivli mekânı.

Şenlikte akşam saatleri ise stadyumda geçiyor efendim. Gündüz Murat Boz'la coşan halk, burada "Yuh yuh soyanlara, soyup kaçıp doyanlara." diye haykırabiliyor. Stadyum bölgesinde toplanan binlerce insan var. Bu binlerce insanın büyük çoğunluğu erkek. Bütün bu erkekler ise ortak bir amacın peşinde: "Hatun yapalım." Bu kutsal amaca ulaşan yolda en büyük yardımcılarıysa, tahmin edebileceğiniz gibi alkol. Bu kutsal ortam, kimi tek gecelik kimi hâlâ süren pek çok aşkın filizlenmesine yol açtı haliyle. Ben ise en az kendim kadar lavuk arkadaşlarımla "Votka içek la.", "Meyve suyu bitti la." gibi şen sohbetlerin döndüğü güzel bir ortam kurdum. Belki yalnızdık, belki filizlenen aşkların başrollerinde yoktuk, ama neşemiz yerindeydi. Bu harika gecelerin üçüncüsündeyse; bendeniz Tekel Votka'nın dayanılmaz cazibesine biraz fazla kapılarak geceyi erken bitirdim. Kötüydü. Uzatmayın lan işte a aa.

Hadise çıktı şimdi annem çağırdı, onu izledim geldim. Neyse. Şey. Alkol demişken, okula alkol sokmak da ayrı bir gerilim. Ulan şenlik zamanı izin verin şuna di mi ama. İzin verilmediğinden ötürü insanlar da oralarına buralarına şişeler sokarak aştı bu krizi. Peki ya biz? Birkaç biramızı kapıda bıraktık biz. Sokamadık. El konuldu. Zaten 3-5 lavuk takıldık bütün şenlik, içkileri de kaptırdık bak görüyor musun. Allah Allaah.

Bundan sonrasını teferruat olarak görüyorum. Benim için şenlik bu ayrıntılardan ibaret. Yedik. İçtik. Güldük. Yeter. Bir de kusmasaydık iyiydi.

s.

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Futbol..


Efendim "Futbol" diye başlık attım diye sanmayın ki "Futbol hayatın ta kendisi :))" tadında bir yazı yazacağım. Maç izledim falan biraz, ondan bahsedeyim dedim.

Ara sıra toplu ortamlarda maç izlediğim oluyor. Seviyorum. Hem maçı izliyorum, hem çevremedeki insanları. Cidden eğleniyorlar. Maçın başında İstiklâl Marşı okunuyor, alkışlıyorlar. Sevdikleri futbolcuya kamera yakın çekim yapıyor, alkışlıyorlar. Mutlular. Burada ukala ukala konuştuğuma bakmayın a dostlar, yeri geliyor ben de alkışlıyorum. "Yürrrrü be Bobo aslansın baa." diye anırıyorum. Olsun. 

Böyle ortamların bir de "komiği" oluyor genelde. Olmadık yerde olmadık bir pozisyonda olmadık bir şey söylüyor yüksek desibelle. Sığ espriler yapıyor. Çevresindekiler gülüyor. Böyle konuştuğuma bakmayın, yeri geliyor ben de gülüyorum gevrek gevrek. "Helal lan deli İbo kralsın ahı ahı ahı." diye anırıyorum. Yapıyorum bunu.

Ah bir de maç sonları. Laf atmalar. Sığ espriler yine. "Kupayı gören son Fenerliler bakın ehehaahah."lar falan. Güzel şeyler bunlar. Bakmayın, ben de yapıyorum bunları. Yapıyorum ulan evet. NASIL KOYDUK LAN?! HA? NEWTON DEMİŞ Kİİ, ŞEY DEMİŞ, FENERİN KUPAYI KALDIRMA KUVVETİNİ ŞEY YAPAMAM BEN BİLE DEMİŞ. EHEHE.

Esen kalın hadi.

s.

9 Mayıs 2009 Cumartesi

TRT..


Perşembe günü saat 15 suları. TRT minibüsünde çekim yapmaya gidiyorum iki arkadaşımla. Nasıl yani? Neden biz? Ne çekimi? Şimdi size biraz bunlardan bahsedeyim.

Efendim bu sene hayatıma giren kadim dostlarımdan Deniz'in annesinin kurduğu birtakım bağlantılar sonucu, TRT'nin çektiği bir ÖSS belgeselinde üç arkadaş röportaj yapma fırsatı elde ettik. Torpilimiz vardı yani. TRT ekibiyle buluşuldu, mekân belirlendi, yola koyulduk. İçimden düşünüyorum, ne diyeceğim lan ben bunlara? Ne soracaklar ki? Hayır yani, çok ağır bir ÖSS senesi geçirmiş olsam anlatacak şeyim de bol olur. Öyle bir şey de yok maalesef. 

Neyse sonunda vardık röportajın yapılacağı yere. Kamera kuruldu. Her şey hazır. Önce bir başka kadim dostum Yiğit sahne aldı. Dikkati dağılmasın diye uzaktan izliyoruz biz de. "Dersane pencerelerinden bakan çocukları görüyorum şimdi, adeta özgürlükleri alınmış gibi." diye bir şeyler söylüyor. Vay anasını diyorum içimden. Benim kuramayacağım cümleler kuruyor, daha da geriliyorum. Ardından Deniz ve ben sahne alıyoruz. Önce o konuşuyor. O konuşurken ben içimden "Lan ne konuşacağız ki." falan diyorum. Sonunda sıra bana geliyor. Mikrofonumu takıyorum, suyumu içiyorum. Yukarıdaki gibi bir taşın üstüne oturup başlıyorum soruları cevaplamaya.

"Ee ben çok baskı falan görmedim. Ailem bu konuda çok anlayışlıydı. Diğer aileler çok baskı şey yapıyordu. Sosyoloji seçtim ben sonra insanlar beğenmedi. Türkiye'de böyle şeyler çok zor tabii hehe." gibisinden şeyler söylüyorum. Ağzım kuruyor. Röportaj bitiyor. 

Şimdiyse üçümüzün doğal görünmeye çalışarak yürüdüğü, durup muhabbet ettiği birtakım sahnelerin çekilmesi lâzımmış. Yan yana geliyoruz üç arkadaş. Öncelikle kayda alındığımızın farkında olmadan ehe mehe diye doğal bir şekilde geyiğimizi yapıyoruz. Sonra aniden kameranın farkına varıyoruz. İşte bu noktada Türk televizyon tarihinin en kötü oyunculuğunu sergileyerek, yapmacık gülüşümüzle başlıyoruz konuşmaya. Konuştuğumuz şey de ne kadar yapmacık olduğumuz. Daha sonra bu yapmacık diyalogları merdivenden inerek, yürüyerek falan da gerçekleştirerek iyice kepaze oluyoruz.

Yaklaşık bir buçuk saatlik çekimin ardından bu acı dolu dakikalar sona eriyor. Özgürlüğümüze kavuşuyoruz. Bu harika röportajı ilerleyen zamanlarda TRT'de izleyebiliriz herhalde. Belki de izleyemeyiz. Kim bilir. Esen kalın.

s.

Not: Birbirinden aksiyonlu, birbirinden rezil ODTÜ Bahar Şenliği 2009 anılarımla yakında karşınızdayım.